İstanbul’un 100 Binası kitap oldu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, 4.yüzyıldan günümüze İstanbul’un tarihine damgasını vuran 100 binayı bir kitapta topladı. İşte o kitaptan çarpıcı notlar…
Tarihin sessiz tanıkları olan binalar hakkında çarpıcı bilgilerin derlendiği İstanbul’un 100 Binası isimli kitap, araştırmacı-yazar Rose Mary Samanoğlu tarafından yayıma hazırlandı.
İMRAHOR KÖŞKÜ’NDEN FREJ APARTMANI’NA DİKKAT ÇEKEN ÖYKÜLER
İstanbul’un 100 Binası, İstanbul’un sembolü haline gelmiş binaların yanı sıra, günümüze ulaşmamış ve pek bilinmeyen binaları da okuyucunun dikkatine sunuyor. 4. Yüzyıldan günümüze kadar uzanan zaman dilimini ele alan kitap, ilk’ler ve en’ler gibi özellikleriyle merak uyandıran binaları kapsıyor. Kitapta binaların mimari özelliklerine ayrıntılı olarak değinilmektense, tarihi olaylardaki rolleri ve ilgi çeken öykülerine yer veriliyor.
Kitapta yer alan bilgilere göre bu gün sadece fotoğraflarda görebileceğimiz İmrahor Köşkü, bir zamanlar İstanbul’un önemli mesire yerlerinden biri olan Kâğıthane’de inşa edilen ilk köşktü. Şişhane’den Taksim’e giden yol üzerinde bulunan, ihtişamı ve mimarisiyle göz dolduran Frej Apartmanı Beyrut’un ileri gelen Hristiyan ailelerinden Frej ailesinin tek kızı Anjel’in trajik yaşam öyküsüne tanıklık ederek ilginç bir hikâye sunuyor. Bunun dışında İstanbul’un ilk asansörlü binası olması nedeniyle Doğan Apartmanı, şehrin önemli yapıları arasında yer alıyor. Büyükada’daki Rum Yetimhanesi ise dünyanın ilk çok katlı ahşap binası, Avrupa’nın ise en büyük ahşap binası olma özelliğiyle öne çıkıyor.
Tarihin sessiz tanıkları olan binalar hakkında çarpıcı bilgilerin derlendiği İstanbul’un 100 Binası, mimari anlayışın değişimini ortaya koyması bakımından da ilginç bilgiler içeriyor.
BUKOLEON SARAYI: VARLIĞINI SÜRDÜREN 1500 YILLIK SARAY
Marmara Denizi kıyısında, Cankurtaran ile Kumkapı arasındaki Çatladıkapı mevkiinde, Küçük Ayasofya’nın doğusunda yer alan ve günümüze sadece kalıntıları ulaşan Bizans sahil sarayıdır.
TEMELİNDE İLKÇAĞDAN KALMA MERMERLER KULLANILMIŞ
Saraya ve hemen yakınındaki limana adını veren Bukoleon sözcüğü, Grekçe “bukolos” (çoban) anlamını taşımakta, muhtemelen pagan dönemden kalmadır. Ortaçağ’a gelindiğindeise bu adın “bus kai leon”dan (boğa ve aslan) meydana geldiği kabul edilir, daha sonra bazı Batılı yazarlarca “buca Leone” (aslanın ağzı) olarak adlandırılır. Bu bilgilere bakıldığında sarayın tarihinin çok eskilere uzandığı ihtimali olsa da, yapı hakkındaki ilk bilginin orta Bizans döneminden (9. yüzyıl ortaları ile 13. yüzyıl başı arası) geldiği görülür. Bu bilgiye göre Bukoleon Sarayı’nın İmparator II. Teodosios (408-450) tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Sarayı’nın temelinde ilkçağdan kalma mermer bloklar kullanılmıştı.
Bizans döneminden günümüze ulaşan ve oldukça önemli olan bu tarihi yapı, harap ve korumasız bir şekilde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
YOROS KALESİ
Anadolukavağı Kalesi veya Ceneviz Kalesi olarak da anılan Yoros Kalesi, İstanbul Boğazı’nın Karadeniz girişinin doğusunda yer alır. Boğaz girişini kontrol etmek amacıyla inşa edilen kalenin adını “kutsal yer” anlamına gelen Hieron’dan aldığı söylenir
I. BAYEZİD, FETİH HAZIRLIKLARINI BU KALEDE YAPTI
Âşıkpaşazade’nin anlattığına göre, 1391’de karayoluyla Kocaeli’nden kalabalık bir kuvvetle gelen I. Bayezid (1389-1403) Yoros’a çıkar, buradan da Yahşi Bey’i göndererek Şile Hisarı’nı teslim alır. Yoros Kalesi’ni bir üs gibi kullanan I. Bayezid, Anadolu Hisarı’nı yaptırarak Konstantinopolis’i fethetme hazırlıklarını başlatır.
KÜRKÇÜ HAN: SAMUR KÜRKLERİN SATILDIĞI, ZENGİNLERİN UĞRAK YERİ İLK TİCARİ HAN
Eminönü’nde, Mahmutpaşa Yokuşu üzerinde inşa edilen Kürkçü Han, Fatih Sultan Mehmed dönemi han-kervansaray yapıları arasında günümüze ulaşan tek örnektir. Eser, Osmanlı döneminin ilk ticari hanı olma özelliğini taşır.
MAHMUTPAŞA’DA TİCARET GELİŞİNCE KÜRKÇÜ HAN’A İLAVELER YAPILDI
Banisi Mahmud Paşa, mimarı ise Atik Sinan olan han, iki avlu üzerine iki katlı olarak inşa edilir. Fatih döneminde Mahmutpaşa’da ticaret hayatının gelişmesi üzerine, yapının ikinci avlusu etrafında yer alan ahır mekânları üzerine bir kat daha ilave edilir. Bu nedenle yapının ikinci avlusunun etrafında yükselen ikinci katı ile birinci avlusu etrafında yükselen ikinci kat arasında bir uyumsuzluk vardır.
Samur kürkleriyle bir dönem zenginlerin uğrak mekânı olan Kürkçü Han, konumu itibariyle kısmen korunmuş olsa da, bakım ve onarım gerektiren binalar arasındadır.
DOĞAN APARTMANI
İstanbul’daki ilk asansörlü yapı olan Doğan Apartmanı Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’ne paralel olan eski adı Yazıcı Sokağı, bugünkü adı Serdar-ı Ekrem Sokağı’ndadır.
KONAKLARIN YERİNİ APARTMANLAR ALINCA…
19. yüzyılda Galata ve Pera’da başlayan toplumsal ve yapısal değişim sürecinin ilk aşamalarında Batı’dan alınan sosyo- kültürel kalıplar hâkim olur. Bölgedeki dar sokaklarda uzanan irili ufaklı ahşap evler ile konakların yerini daha çok azınlık, Levanten ve yabancılar için yaptırılan toplu aile düzenine yönelik çok katlı apartmanlar alır.
PEK ÇOK KEZ İSİM VE EL DEĞİŞTİRDİ
1880’lerin sonunda Belçikalı bir banker ailesi tarafından dönemin en özenli ve büyük apartmanı inşa ettirilir. Mimarı bilinmeyen yapı, 1893-1919 yılları arasında “Helbig Apartmanları” ya da “Nahid Bey Apartmanları” olarak kayıtlarda yer alır. 1919’da ise sigara kâğıdı fabrikası sahibi ve Osmanlı uyruklu bir Musevi olan Mair de Botton’un bir açık arttırmada apartmanı satın almasıyla bina “Botton Han” adıyla anılmaya başlanır. Daha sonra borçlanma nedeniyle ipotek altına alınan bina el değiştirerek Berlin’deki Victoria Sigorta’nın malı olur ve ismi “Victoria Han” olarak değiştirilir.
“DOĞAN” İSMİNİN ACI HATIRASI
1935 yılında gerçekleştirilen onarım esnasında apartmandaki tüm daireler elden geçirilerek mutfaklar küçültülür, her daireye banyo eklenir ve ıslak mekânlar fayansla kaplatılır. 1942’de Kâzım Taşkent’in sahibi olduğu Doğan Sigorta’ya satılan yapı, işadamının Alpler’de çığ altında kalan küçük oğlunun ismini alarak “Doğan Apartmanı” olarak anılmaya başlanır. 1950’lerde Doğan Sigorta’nın binayı hastaneye dönüştürme çabaları sonuçsuz kalır ve apartmandaki daireler tek tek satılarak kişisel mülk halini alır. Ayrıca apartmana ait tenis kortu arsa olarak satılır. Günümüzde burası otopark olarak kullanılmaktadır.
Altı katlı kâğir bir yapı olan Doğan Apartmanı, “U” biçimli bir plana sahip Doğan Apartmanı, bağımsız merdiveni ve asansörü olan dört bloktan oluşur. Bu bloklarda, çeşitli büyüklüklerde ve yaklaşık dört metre tavan yüksekliği olan toplam 49 daire ile çatı katlarında bugün eski eşya deposu olarak kullanılan hizmetçi odaları bulunur.
Sosyal açıdan çevreyle uyumsuzluk gösteren Doğan Apartmanı’nın Serdar-ı Ekrem Sokağı cephesindeki dairelerinin önünde dökme demir parmaklıklı yüz kadar küçük balkon bulunur. Bunlar, o yıllarda Paris’te yaygın olan cephe düzeninin Galata’daki bir örneği gibidir.
Etkileyici bir görünüme sahip Doğan Apartmanı, kültür-sanat alanındaki çeşitli işlerde mekân olarak kullanılmıştır. Türk sinemasının önemli filmlerinden biri olan ve 1980’lerin sonunda Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği, Şener Şen ile Uğur Yücel’in oynadığı Muhsin Bey adlı filmin neredeyse tamamı Doğan Apartmanı’nda çekilmiştir.
ESKİ SARAY / GÖZYAŞI SARAYI
Fatih Sultan Mehmed’in (1451-1481) fetihten sonra inşa ettirdiği ilk saraydır. Eski Saray, günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu alanda, Bizans döneminde Theodosius’un Tauri Forumu’nda bulunan manastırın yerinde kurulur. Edirneli tarihçi Ruhi Edrenevi, Eski Saray’ın mimarının Usta Musliheddin olduğunu belirtir.
SÜREKLİ AÇIK TUTULAN SARAY KAPISI
16. yüzyılda İstanbul’da bulunan Nikolas de Nikolay ise sarayın iki kapısı olduğunu ve birinin devamlı açık tutulduğunu bildirir.
HAREM HÜRREM SULTAN’A KADAR BU SARAYDAYDI
Önceleri saray haremi Eski Saray’daydı ve padişah harem ziyareti için Eski Saray’a gidip geliyordu. Bu günlerde Eski Saray’da eğlenceler düzenlenir; özellikle beşik ve valide alayları ile bayram ziyaretlerinde Eski Saray oldukça hareketlenirdi.
GÖZYAŞI SARAYI OLARAK ANILMAYA BAŞLADI
Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın padişahın yanında kalmak istemesi üzerine ve 1541 yılında çıkan yangından sonra harem bütünüyle Topkapı Sarayı’na taşınır. Bu dönemden itibaren Eski Saray iyice arka plana atılır ve istenmeyen, gözden düşen veya hamile kalmış cariyelerin yaşadığı bir saray halini alır; bazı kaynaklarda sarayın adının Gözyaşı Sarayı olarak anılmasının nedeni de budur.