Ankara, savunma sanayisinin merkezi

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, MAG Business sayısına özel açıklamalarda bulundu. Ankara sanayisinin gün geçtikçe geliştiğini ve özellikle savunma sanayi alanında önemli çalışmalara imza attığını kaydeden Özdebir “Ankara Savunma Sanayisi’nin merkezi olması, burada yetişen insanların diğer alanlara transfer edilmesi ve orada çalışmasıyla beraber ciddi anlamda bir teknolojik kabiliyet getirdi” dedi.

Ankara sanayisinin son yıllardaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ankara Sanayisi orta üstte ve yüksek teknolojide yoğunlaşan bir sanayi. Ülkemizde en çok katma değerli yürüyen bir şehir. İstanbul ise, kümülatifte çok büyük bir pazar. Bir de başka illerden gelen ürünler de orada satılıyor. Nelerin, nasıl ihraç edildiğini dahi bilmiyoruz. Mesela, kendi ürettiğimiz makineyi Mozambik’te gördüm. Ankara’dan Mozambik’e öyle bir ihracat olmadı. İstanbul’dan birileri alıp göndermiş. İstanbul esnafı, pazarının belli olmaması için ihracatı kayıt altına almıyor. Ondan dolayı da Ankara’nın ihracatı daha düşük çıkıyor. Başkent, ihraç kapılarına ve limanlarına yakın olmadığı için de Ankara’da o anlamda eksiklik oluyor. Ankara, onun dışında Savunma Sanayii’nin merkezi olması, burada yetişen insanların diğer alanlara transfer edilmesi ve orada çalışmasıyla beraber ciddi anlamda bir teknolojik kabiliyet getirdi.

Ekonomistler tarafından Ankara ekonomisinin her geçen gün daha iyiye gittiği söyleniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ve daha da ileri gitmesi için neler yapılabilir?

Ülkenin en iyi üniversiteleri burada. Altı tane teknopark var ve en başarılı teknokentler Ankara’da. İnsan kaynağı açısından bakıldığında tabii bu ciddi bir durum. 200 bin öğrenci ciddi bir rakam. Bu durum yetişmiş insan açısından da büyük önem taşıyor. Bu yol üzerinden devam ederek çalışmalarımızı hızlandırmamız lazım. Uzay ve Havacılık Organize Sanayi Bölgesi’nin de Ankara’ya gelmesiyle burası, uzay ve havacılık sanayisine iş yapan ve ona yan sanayi olan firmaların yerleştirileceği ciddi bir çekim merkezi olacak. TAİ zaten başlı başına bir çekim merkezi. Türkiye’nin bu alanda yurt dışına açılan en önemli kapısı. TAİ sadece kendi yaptığı üretimlerle değil, yan sanayiye hem kendisi hem de başka üreticiler için yaptırdığı malzemelerle de ciddi bir potansiyele sahip. 1 milyar civarında ihracatı var ve bu durum gün geçtikçe de artacak. Şu anda da F35 projelerine başladılar ve bu projenin en sofistike olan yeri, uçağın orta bölümü. Yani motorların, kokpitin, dikey havalanan yerin olduğu bölüm Türkiye’de yapılıyor ve TAİ yapıyor. Önümüzdeki günlerde motorlar da inşallah Türkiye’de yapılacak. Bu anlamda bu projeler; Ankara sanayisine yön verecek ve Başkenti cazibe merkezi haline getirecek. Şehrimiz, bir ihtisas organize sanayi bölgesi olacak. Bu da hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin ekonomisine büyük katkı demek.

2017 yılında Türkiye ekonomisini ve Ankara sanayisini kalkındıracak ne gibi projelere imza atılacak?

Üretim hatta tasarım yapan, tasarladığını da üreten firmalarımız var. Şu an, uzaya gönderilmek üzere Türkiye’den sevk edilen Göktürk Uydusu’nun nihai testleri yapılıyor. Onun birçok parçası da Ankara’daki sanayi kuruluşları tarafından tasarlandı ve imar edildi. Bu anlamda Ankara’da ciddi bir potansiyel ver. Bu teknolojik kabiliyetlerimizi geliştirdikçe daha da artacak. Bunun yanında Ankara Sanayi Odası olarak üzerine odaklandığımız iki tane önemli konu var. Bir tanesi, nükleer teknolojide Türk firmalarının yani öncelikli olarak Ankara firmalarının söz sahibi olması. Sonra da Sanayi Bakanlığı ile yürüttüğümüz bir proje var. O proje de; Türkiye’deki firmaların kabiliyetlerini tespit edip onları nükleer teknoloji tedarik zinciri içerisine almak. Ankara sanayisine baktığımda, nükleer santrallere yan sanayi olabilecek firmalarımız var. Firmalar önce biraz korkuyor. Nükleer teknoloji falan deyince, uçuk kaçık şeyler zannediyorlar. Gördükleri zaman da; “A bunların hepsini biz yapabiliriz” diyorlar. Gerçekten de kabiliyetleri var. Tek eksiğimiz maalesef, malzeme teknolojisinde. Türk Sanayii’nin bana göre en zayıf halkalarından bir tanesi. Otomotivden, beyaz eşyaya kadar bütün alanlarda malzeme teknolojisi ile ilgili eksikliklerimizi tamamlamamız lazım. Hem üretim hem de AR-GE anlamında. Bunlar biraz pahalı işler olduğu için bizim firmalarımız o işlere girdiğinde çıkmıyor. Bu açıklarımızı kapatmamız lazım. Nükleer teknolojide malzeme çok özel bir alan. Radyasyon korozyonuna dayanıklı malzeme üretmek, işin püf noktası dediğimiz sırları. Bu konuda yol almamız lazım. Akreditasyonun, cevherden, madene nihai kullanım alanına kadar izlenebilirliği çok önemli. Bu konuda firmalarımızı cesaretlendiriyoruz. Onları yurt dışında bu işi yapan insanlarla karşılaştırıyoruz. Hatta iş bağlantısı yapan firmalarımız da var. Projelerimiz güzel gidiyor. Sanayi bakanlığı ile olan projemiz kabul edildi ama henüz başlamadı, hazırlık aşamasında. O başladığı zaman Türkiye genelinde bu işi yapacağız. Enerji Bakanlığı da bizimle birlikte hareket ediyor. Halkayı biraz genişletip, görev dağılımları yapıldıktan sonra, nükleer teknolojiye Türk Sanayii’nin aşina olması için çalışacağız. Nükleer santral denildiği zaman 4 tane 1000 mgv civarında santralin aklımıza gelmesi lazım. Her birimden, her bir santralden 5-6 milyar dolarlık iş yapabilme kabiliyetimiz var. Bu kabiliyete ulaşıp bu pazardan payımızı almamız gerek. Bizim her anlamda 6 milyar dolarlık iş yapabilme kabiliyetimiz mevcut. Bu tecrübeler ve birikimler oluştuktan sonra, kendi santralimizi yapmamız, dünya pazarında söz sahibi olmamız lazım.

Rusya ile yaşanan olaylar Türk ekonomisini ve sanayicisini bir hayli etkilemişti… Şu an, ilişkilerimiz konusunda ne durumdayız? Kriz aşılabildi mi?

Rusya ile ilişkilerimiz her geçen gün daha da iyi olacak. Uçak krizinden sonra, her iki ülke de birbirlerine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu ve birbirlerini nasıl tamamladıklarını anladılar. Bu anlamda, bu bölgede var olabilmek için bizim çok bilinçli bir politika yürütmemiz lazım. ABD ile iyi olduğumuz kadar Rusya ve Almanya ile de iyi olmamız lazım. Ülkemizin çıkarları için bunları şekillendirebilmemiz lazım. Bu anlamda Ruslar da gayretliler. Özel iş alanlarında daha fazla teklifler ve girişimler söz konusu. İlişkilerimizin, önümüzdeki dönemlerde de daha iyi olacağını düşünüyoruz. Tabii çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Bir taraftan, içimizde Türkiye’nin güvenlik algısını bozmak için terör saldırıları canlı tutulmak isteniyor. Gündem çok hızlı değişiyor. Bu durumlar bize bu coğrafyanın getirdikleri. Bu sıkıntı yalnız bizim sıkıntımız da değil. Biz sadece evimizde yaşadığımız sorunları biliyoruz. Tüm dünyada ciddi anlamda bir daralma ve sıkışma söz konusu. Hem siyaseten hem ekonomik hem de ticari anlamda bu durumun yankılarını görüyoruz. Şu an dünya düzeninin sürdürülebilirliği tartışılmaya başlandı. Dünya servetinin yüzde 50’si 66 ailenin elinde. Yüzde 30’u da 7 ailenin elinde. Ülkelerden çok daha büyük servetlere sahip olan aileler var. Kelime çok hoşuma gitmiyor ama bunlar dünyada bir sömürü düzeni kurmuşlar. Herkesi bütün toplumların emeğini emiyorlar. Bu düzenin sürdürülebilirliği mümkün değil. Özellikle iletişim sektörünün gelişmesi, IT teknolojisinin gelişmesi, dünyadaki birçok şeyin artık gizlenememesine neden oldu. Bütün dünyayı sen dinliyorsun ama biri kalkıp artık isyan ediyor. Bu anlamda bizim sabırlı ve dikkatli olmamız, milli birlik ve beraberliğimizi korumamız ve işimizi yapmamız lazım. Herkes kendi işine yoğunlaşmalı. Sanayici kendi işini yapmalı, turizmci kendi işini yapıp farklılaşmayı nasıl sağlayacağı noktası üzerine uğraşmalı…

Direkt uçuşlar konusunda ne aşamadayız?

Direkt uçuşlar konusunda maalesef yol alamadık ama olumlu gelişmeler var. Ürdün Hava Yolları sefer yapmaya başladı. Ukrayna Hava Yolları da ufak tefek sıkıntılar olsa da sefer yapmaya başladı. En son, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan Hava Yolları başladı. Haftada yedi gün, dört Cidde, üç Medine olmak üzere seferlere başladılar. THY’nin 650 Dolara uçtuğu yere 250 dolara uçuyorlar. Ben kendi kendime değerlendirme yaptım. Ankara’dan gidip, İstanbul’da pasaport uçak kuyruğunda beklemektense; Suudi Arabistan Havayolları ile Cidde’ye gidip, oradan herhangi bir uçağa binip, o bölgedeki seyahatleri o şekilde planlamayı düşünüyorum. Bu sayede hem daha ekonomik uçmuş olacağım hem de Ankara’da kontrolden geçtikten sonra en son noktaya kadar gidebileceğiz. Bunlar aslında sevindirici gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda Ankara’nın ulaşılabilirliğinin ve erişiminin yapılacak planlamalar ile arttırılması lazım. Uçuşların yanı sıra, hızlı tren hatlarının olmasını ümitle bekliyoruz. Örneğin; Sivas istikameti gibi. Bunlar yapılırsa, Ankara’ya daha rahat, ucuz ve hızlı erişilecek. Buna bağlı olarak, uçuşlarla ilgili de talep artacak. Uluslararası taşımacılıkta da tabii İstanbul, coğrafi konumu itibariyle önemli bir hat. THY çok akıllıca bir şey yaptı. Kimsenin uçmadığı yerlere seferler koydu. Dolayısıyla siz o noktalara uçmak istiyorsanız, İstanbul’a inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul’a inince de en çok sefer THY’de olduğu için yolculuk yapmak ve bu firma ile devam etmek zorundasınız. Bu, İstanbul’un cazibesini ve hava trafiğini çok arttırdı. Önümüzdeki dönemde 150 milyonluk bir havaalanı yapılıyor. Devasa ve dünyanın en büyük havaalanlarından birine sahip olacağız. Bunlardan ikincisi de mutlaka Ankara olacak. Dünya ekonomisinin doğuya doğru kaydığını biliyoruz. Biraz hızımız düşmüş olsa da Körfez Bölgesi’nde yüzde 20’ler civarında hava trafiğinde büyüme var. Uzak Doğu’da da yüzde 15’ler çerçevesinde büyüme var. Avrupa Bölgesi’ne baktığımızda bir durağanlık söz konusu. Büyüme yüzde 1’ler civarında. Bu durağanlık geçtiğinde, Türkiye de bu durumdan nasibini alacaktır..

Şu an, ekonomik anlamda büyüme oranımız nasıl? Ekonomide yaşanan durumlardan sanayici nasıl etkilendi?

Ekonomide bir yavaşlama söz konusu. Bu sıkıntının en büyük kaynaklarından bir tanesi, firmaların finansman sıkıntıları. Bu anlamda, aslında herkesin elinde bir takım işler vardı geçen aya kadar. Bu ay, onlarda da para dönmediği için azalma var. Tahsilat ile ilgili vadeler çok uzadı buna bağlı olarak işletmelerin sermayesi arttı. Bu ihtiyaçlara bağlı olarak, daha fazla kredi kullanmak gerekti. Firmaların öz kaynakları yetmediği için teminatları yetersiz gelmeye başladı. En son resmi gazetede bir yazı çıktı; kredi garanti fonuna yeni bir misyon yüklendi. Aşağı yukarı 20 milyar dolarlık bir kefalet hazine taahhüt etti. Bununla beraber, çok ciddi bir itibari para piyasalarda olacak. İhracat bacağı için de Eximbank, kredi garanti fonunun vermiş olduğu teminatı doğrudan doğruya kredi teminatı kabul ediyor, eskiden etmiyordu. İlla bir bankanın teminatı, o da iki defa teminat mektup masrafı vermek mecburiyetinde kalınıyordu. Bunun sadece yaratacağı likitlerin 6 milyar dolar civarında olacağı konuşuluyor ki; bunlar Türkiye ekonomisi için büyük rakamlar. Bir an evvel bunların işler hale sokulması ve çarkın dönmesi lazım. Bunlar yapıldığı takdirde rahatlama olacağını ümit ediyorum. Diğer taraftan dünya ekonomisi ile entegre olmuş bir ekonomiyiz. Dünya ticareti çok uzun zamandır büyüyemiyor. Bunun sıkıntılarını bizler de yaşıyoruz. Türkiye algısındaki düzelme ile beraber, bizim dünya ticaretindeki payımızın artacağını temenni ediyorum. Tabii bunun için baskıların ve terör belasının ortadan kaldırılması lazım. Tabii diğer tarafta, firmalarımızın da kendilerince yapmaları gereken şeyler var. Yürüttüğümüz projelerden bir tanesi olarak nükleeri söylemiştik. İkinci ise; Kalkınma Bakanlığı’nın 2017 yatırım programında da çıktı. Sanayi Bakanlığı ile beraber Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda sanayicilerimize yalın üretim ve eğitim veren bir merkez kuruyoruz. Bu merkezi Alman firması ile beraber oluşturacağız. Sanayi Bakanlığı’nın da bu konuda öncülük yapması lazım. O öncülükten sonra sanayimizde verimliliği arttıracak ve israfı önleyecek eğitimleri vermeye çalışacağız. Yalnız Ankara’ya değil, Türkiye’deki bütün eğitim isteyen firmalara bu imkanı sağlayacağız. Oldukça pahalı bir eğitim. Bu durumun finansmanı ile de ilgili birtakım çalışmalar yapılıyor. Orada birtakım destekler gerekiyor. Tabii Kalkınma Bakanlıkları ve KOSGEB’in destekleri ile erişilebilirliğini artırmaya çalışıyoruz.

Kalifiye eleman sıkıntısı bu şekilde azalacak diyebilir miyiz?

Kalifiye eleman sıkıntısının altında yatan başka nedenler var; sosyal sorunlar var aslında. Bir kere erkekler için askerliği atlatabilmek, kısa dönem yapabilmek için hedef; 4 yıllık fakülte diplomasına sahip olabilmek. Bu durum, insanları ciddi anlamda mesleki eğitimden ziyade akademik eğitime yönelten bir konu. İnsanlarımızı boşu boşuna yoruyoruz ve çok ciddi bir israf var burada. Daha önce de söylemiştim; meslek yüksekokulumuz vardı, bu meslek yüksekokulundaki öğrencilerin yüzde 25’i bir lisans programını bitirdikten sonra ön lisans programına kaydoldu. Anne, babalar 4 yıllık eğitim masrafına katlandıktan, çocuk 4 yıl kaybettikten sonra yeniden bir okul dönemi başladı. Bunun yanı sıra devlet de bunun için kaynak harcadı. Ön yargılardan kurtulmak lazım. ASO olarak, bizim iki meslek lisesi programımız var. Bir tanesi; iyi bir akademik eğitim ile mühendis yetiştirmek. Bu sene mezunlarımızın hepsi alanları ile ilgili bir mühendislik fakültesine kaydolacak puanı aldılar. 91’i uygun alanlara yerleşti. İkinci programımız ise; doğrudan doğruya üretime hazırlamak için… Mesela benim orada bir önerim var ve ilk defa MAG Business aracılığı ile bu öneriyi paylaşmış oluyorum. Meslek lisesi öğrencileri, mezun oldukları alanda 2 veya 3 yıl çalıştıklarını ispat ederlerse, onlara askerlik ile ilgili bir kolaylık sağlansın. Mesela, daha kısa askerlik yapsınlar veya hiç yapmasınlar. Eli para gören bu gençlerin istihdam içinde kalması daha mümkün olacak. Şu anda 17- 25 arasındaki gençlerimizin yüzde 25’i ne okulda ne işte. Boş bir insan kötü alışkanlıklara kapılır. Bu durum hem kendileri hem de ülke ekonomisi için zararlı olur. Maalesef, şu anda gençlerimiz arasında işsiz sayısı bir hayli fazla. Kayıtlı işsiz sayısı 3 milyonu aşmış vaziyette. Artık, kalifiyeden vazgeçtik, eleman yok. Vasıfsız olması önemli değil, gelsinler iş öğretelim. Hatta başka şehirlerden gelenler varsa apartman tutalım, orada otursunlar. Ciddi bir sıkıntı… Bu insanlarımızı eğitim verip üretime katmamız lazım -fikri üretim de buna dahil-… Bizim okullarımızdan birini Almanya’daki okul ile kardeş okul yaptık. Öğrenci değişimi söz konusu oluyor. Kendileri ile sohbet etme şansım oldu. Sizin çocuklarınıza fen ve matematik alanında iyi bir mesleki eğitim yapılsın denmiş. Bizde ise; bu durum tam tersi. Meslek liselerine farklı göz ile bakılıyor.