İdris Güllüce: Hızla yeni şehirler oluşturmamız lazım
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Esenler Belediyesi ile İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AY-BİR) tarafından düzenlenen “Yeni Türkiye’nin Şehir Vizyonu” konferansında konuştu. Bakan Güllüce, “Bizim hızla yeni şehirler yeni güzellikler oluşturmamız lazım” dedi. İşte Güllüce’nin konuşmasından o bölüm…
Emre Kulcanay / imarpanosu.com
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Esenler Belediyesi ile İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin dün (28 Şubat 2015, Cumartesi) Esenler Dr. Kadir Topbaş Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlediği “Yeni Türkiye’nin Şehir Vizyonu” konferansında konuştu. Hükümet ve ülke olarak ivedilikle, hızla yeni şehirler oluşturmak için çaba sarfedildiğini belirten Bakan Güllüce, Türkiye’nin dünya vizyonu için Esenler’in de başarılı bir sınav verdiğini söyledi.
İşte Çevre ve Şehircilik Bakanı Güllüce’nin konuşmasından Türkiye’nin dünya vizyonu ile ilgili o bölüm;
“Türkiye’nin vizyon meselesi”
“Arkadaşlar bu vizyon meselesi niye Türkiye’nin meselesi? Niye bir profesör bu işleri yapıyor? Bütün İslam dünyası lider olarak –biz değiliz, biz istemiyoruz böyle bir yeteneğimiz yok desek dahi- onlar diyor ki siz busunuz, farkınıza varın kendinizin. Evet güneş buradan doğacak, yeniden Anadolu’dan doğacak. Doğdu zaten Allah’a hamdolsun ki, gittikçe büyüyor. Önceki hafta Pakistan’daydık. Yanımda senato başkanı, protokol… Derken çok yaşlı birisi konuşmamız içerisinde “Siz bizim liderimizsiniz” diyor. Ne kadar nüfusu? 190 milyon… Ben de ona şöyle demedim: “Biz Türkiye olarak var ya sizin evelallah lideriniziz” Hayır kardeşim, böyle bir şey demedim; o diyor bunu…
Sayın Cumhurbaşkanımızın ameliyat olduğu gün –bunu mükerreren çok yerde söylemişimdir- Bengladeş senato başkanı ile Malezya’da bir beraberliğimiz oldu, bana şunu söyledi; “Siz bizim fenerimizsiniz, ne olur fenerinizin ışığını biraz daha büyütün”… Allah Allah… Nüfus, 190 milyon… bu toprakların çocuklarına Allah böyle bir vasıf, böyle bir görev ihsan eylemiş. Hani, “Sen bir devsin, devim yükü ağır” diyor ya, evet Allah bu toprakların çocuklarına böyle bir makam ikram etmiş. Bu ikramın sorumluluğu da var.
Tamam siz bir Bengalliyle, Endonezyalıyla, Hint müslümanıyla, Türkistan’dan Afganistan’dan biriyle karşılaşıyorsunuz. Orada doğudan biriyle karşılaşıyorsunuz, otomatik olarak size “Bizim liderimizsiniz” diyor. Bir yerde hoşumuza da gidiyor, güzel… Ve şükretmemiz lazım Allah bize böyle bir vasıf vermiş, ama bunun sorumluğu oldukça yüksek. Madem ki dünya vizyonu diye bir şey ortaya koyuyorsunuz, o kalibrede olmak, ona göre de çalışmamız gerekiyor; Allah hepimizi bu gayretli çalışmada olmayı nasip etsin. İnşallah Esenler de bu imtihanı veren ilçelerimizden birisi, Esenler’i de tebrik ederim bu gayrette olduğu için.
“Analarımız çocuk değil şehit doğurmuştur”
1900’lü yıllardan sonra –çok hızla geçmeye başlayalım- bizim son yüzyılımız acılar yüzyılıdır. Zaten bin yıldır Anadolu platosunda kalabilmek için çok büyük çabalar harcamışız. Tekin değildir bizim topraklarımız. Bütün dünyanın göz diktiği, bizi işgalci olarak gördüğü topraklardır. Buralarda kalmak, vatanı elde tutmak için serhat boylarında analarımız çocuk değil şehit doğurmuştur. Hep şehit anası olmuştur bizim analarımız. Büyük bir tevafuk vardır; vatanımızın adı Anadolu ve analar birkaç kez yıkılan Anadolu’yu yapmış, ihya etmiştir. Öyle köylerimiz var ki 23-24 sene hiç erkek görülmemiş. Sürekli serhat boylarında şehitler vermişiz. Hele son yüzyıl, Balkan cephesinde 4 milyona yakın mazlumumuz, göçerimiz var; bunun 1 milyonu yollarda ölmüş. Donmuş, parçalanmış, cesetleri birkaç parçaya ayrılmış… Birkaç milyonu da Türkiye’ye canını zor atabilmiş. Bir miktarı da orada kalabilmiş. Balkanlar başlı başına bir faciadır; geçtiğimiz yıl yüzyılıydı atladık bunu yeterince de gençlere anlatamadık. Balkan faciası başlıbaşına dünyanın bir yüz karasıdır. Destansı bir karadır. Diğer taraftan aynı yıllarda doğuda Rus ordularının Azerbaycan’ı Nahcivan’ı, Karabağ’ı, bugün Ermenistan diye anılan aslında Ermenistanla hiç ilgisi olmayan bir Türk toprağı olan oraları yok etmesi, ta Erzincan sınırına kadar gelmesi büyük soykırımlar olması, yakılması yıkılması…
“Savaşmaktan bina ve şehir yapmaya vakit bulamadık”
20’li yıllarda 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonunda bir Yunan işgali, Polatlı önlerine kadar gelen bir Hıristiyan ittifakıyla oluşturulan ve Haçlı ittifakıyla oluşturulan bir hadise, bir işgal, bir mezalim… ve yakma, yıkma… Bütün bunların arasında bizler bina yapmaya, şehir yapmaya, sanat yapmaya, estetiğe, ekonomiye vakit bulamadık. Bunları yapmaya bıraktırmadılar bizi.
“500 yıl Mekke’yi bekledik”
500 sene Yemen’de Mekke’yi bekleyen bir neslin çocuklarıyız biz. Bazı küçük beyinliler “Ne arardık Yemen’de?” diye varsın sorsunlar; biz Yemen’de ne arardık biliyor musunuz? Biz Yemen’de gelip Cidde’yi bombalayan, topa tutan ve barutu bittikten sonra gidip barut ikmali yaparak gelip, “Mekke ve Medine’yi yok edeceğim” diyen Portekizliler’e karşı Müslüman Türk çocukları, o Yemen’in sınırında serhat boyunda 500 yıl Hazreti Peygamber’in kabrini ve Kâbe’yi bekledi. Biz onu arıyoruz… Bir milyon şehidimizle orayı bekledik.
Sıradan bir Alman evi, bizim paşa konaklarından daha güzel çünkü…
Bu arada güzel şehirler kurmak, güzel binalar yapmak imkanımız olabilir miydi? Dün bir hatıra okuyordum; ‘Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü’ diye, kitap yeni çıktı… Orada trenle Berlin’e doğru giderken gördüklerini anlatıyor. “Sıradan bir Alman evi ama bizim paşa konaklarına benziyor” diyor. Tabii buralarda sıradan bir ev bile bizim buradaki paşa konaklarından çok daha görkemli… Çünkü biz vatanı korumak için ve ümmetin hayrına olan savaşlarda bulunmak için bu tip fedakarlıklarda bulunmuşuz. Son yüzyılda da her şeyiyle harap olmuşuz.
Çanakkale’de bizim 250 bin civanımızı yok etmişler. Ne kadar okumuş, eğitimli insanımız varsa kökünü kesmişler. Ondan sonra da analar kalmış, bir evde 4 tane kadın; 5 tane torun, 3-5 yaşındaki erkek çocuğu evin reisi… Erkek yok, ya Çanakkale’de gitmiş ya Galiçya’da gitmiş… Ya Sarıkamış dağlarında gitmiş, ya da Yemen ovalarında gitmiş. Onlar tekrar ihya etmişler, nüfusun geneli köyde yaşıyor ve Cumhuriyet kuruldu perişanlık bir halde, atının nalının çivisini üretemeyen, sanayide ve ekonomide geri kalmış bir ülke…
“Göçün önünde hiç bir güç duramaz”
Sonra şehirleşme başlıyor; bu şehirleşme çok hızlı başladığı için de şehirlere bütün halinde ve hızlı bir göç var… Göçün karşısında hiçbir gücün durabilmesi mümkün değil. Göç öyle bir güç ki, önünde durulması mümkün olmayan bir güç. Eğer göçün önünde durulabilseydi, biz İstanbul’da Rumeli’de Balkanlar’da olmazdık. Biz Anadolu’da olmazdık o zaman… İşte bu göçün gücüyle Anadolu’dan gelen insanlar büyükşehirlerde yerleşmeye başladılar ve çok zor şartlarda gelip yerleşebildikleri, arsa alabildikleri, inşaat yapabildikleri için bugünkü tablo ile karşılaştık. Nedir o? Kolonu 5’inci katta olan, 1-2-3-4’üncü katında kolonları olmayan binalar; hiçbir mühendislik hizmeti olmayan, zeminin ne olduğu bilinmeyen, sokakları daracık olan, kumunun çoğu midye kabuğu olan, çimentosu kumu ne kadar – demiri var mı yok mu belli olmayan binalarının olduğu şehirler oluşturuluyor. Ben bunları geçmişi karalamak için söylemiyorum, bugünkü halimizi tespit etmeye çalışıyorum. O zaman bizim hızla yeni şehirler yeni güzellikler oluşturmamız lazım. Ve bununla ilgili ivedi olarak seferber olmamız lazım.
“Allah, depremi bir kez de Esenler’de hatırlattı”
1999 depremini yaşayanlar bilir ben o zaman belediye başkanıydım, Allah öyle bir afeti bir daha bu milletin başına vermesin; Allah muhafaza etsin. Depremle ilgili Esenler’de Havaalanı Mahallesi’nde konuşurken “Platformu sıkı yapmamışlar, vidaları sıkmamışlar, “Yahu bu işçiler bu vidaları neden sıkmadılar?” derken meğer depremmiş… Allah o gün bize bir yardımda bulundu; dedi ki, “Bak her zaman deprem olur”u çok güzel belgeledi, bilgiledi…”