Eski-yeni tüm binalarda su yalıtımının hayati önem taşıdığını vurgulayan Levent Gökçe, “Su yalıtımının zorunlu tutulduğu Haziran 2018’den itibaren inşa edilen bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1.5’ini oluşturuyor. Binalarda su yalıtımının doğru uygulanması ve denetimine gerekli önemin verilmesinde geç kalındı ancak bundan sonra inşa edilen tüm binaları su yalıtımıyla korumalıyız ki 20 yıl sonra yeniden güçlendirme, kentsel dönüşüm konuşmak zorunda kalmayalım” dedi.
Deprem gerçeği ve yalıtım konusunda kamuoyunu bilinçlendirmeyi görev edindiklerini belirten İZODER (Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Levent Gökçe, güvenli, sağlıklı ve konforlu yaşam koşullarının ısı, su, ses ve yangın yalıtımına sahip binalarla sağlanabildiğinin altını çizdi. Depreme karşı güvenli yapılara sahip olmak için tüm binaların su yalıtımı ile korunması gerektiğini belirten Levent Gökçe, şöyle konuştu:
“Binalarımız için hayati önem taşıyan Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin sadece 2,5 yıl önce yürürlüğe girmesi, deprem kuşağında yer alan ülkemizde, binalarımızı korumakta geciktiğimizi işaret ediyor. Türkiye’de mevcut bina stokunun yüzde 80’e yakını 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden önce, yüzde 20’yi aşkını ise 2000-2020 arası inşa edilmiş durumda. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1.5’ini oluşturuyor. Toplam 9.8 milyon bina, 28.6 milyon konutun bulunduğu ülkemizde bu oranlar, bugün güvenli bina sayısı konusunda maalesef istediğimiz noktada olmadığımızı gösteriyor.
Çelik donatının dayanımı için gerekli olan su yalıtımı, şimdiye kadar çoğunlukla ihmal edildiği için, ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor. Oysa asgaride 80-100 yıl gibi bir süre için inşa edilen binalarımız korozyon etkisine karşı korunmuş olmalı. Yönetmelikle, su yalıtımı uygulamalarının doğru ve standartlara uygun yapılması sağlanacak, böylece betonarme içerisinde yer alan demir donatının korunarak kullanım ömrü uzayacak. Bunun için de mevzuatların öngördüğü gibi yapıların her yönden gelebilecek suya veya neme karşı korunması için su yalıtımı uygulaması yapılmalı.
Bundan sonra inşa edilecek tüm binalarımızda en baştan itibaren doğru su yalıtımının uygulanıp uygulanmadığı sıkı bir denetimle takip edilmeli. Su yalıtımının zorunlu tutulduğu 2018’den itibaren inşa edilen binalarda bile doğru uygulama yapılmaması halinde güvenli yapılaşma sağlanamaz. Çünkü doğru su yalıtımı uygulamasıyla korunmayan ve suya maruz kalmaya devam eden yeni binalar da 20 yıl sonra riskli yapı grubuna girecektir. Doğru su yalıtımı, yapının inşaat aşamasında yapılmalıdır. Daha sonra yapılacak yalıtım ve etkileri oldukça sınırlı olmaktadır. Seçilen malzeme, uygulanacak yere göre değişkenlik göstermektedir. Geç de olsa su yalıtımının zorunlu hale getirilmesini iyi değerlendirmeli, binalardaki su yalıtımı uygulamalarını sorgulamalıyız.
Ülkemizde bina yapı teknolojisi demir donanımlı beton anlamına gelen, betonla inşaat çeliğinin bir bütün olduğu ‘betonarme’ yapı sistemine dayanıyor. Binalarımızın tüm yükünü kiriş, kolon, döşeme ve perde duvar olarak adlandırılan, beton ve demirin oluşturduğu betonarme yapı taşıyor. Bina tasarımında, binanın kendi yükü, işletme yükü, deprem, rüzgar gibi etkenler dikkate alınıyor. Mühendisler emniyetli şekilde bu yapı elemanlarının hesabını yaparak, beton ve demirin boyutlarını ortaya çıkarıyor. Buradan hareketle, binaların 80-100 yıllık kullanım ömrü belirleniyor. Türkiye’de 2000 yılından sonra yapılan binaların yüzde 90’ını ise betonarme yapılar oluşturuyor.
Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalardan birisi ise suya karşı hassasiyetleridir. Sürekli suya maruz kaldıkları durumda özellikle demirin paslanmasıyla başlayan ‘korozyon’ yapı sistemini olumsuz etkiliyor. Bu durum, 5 yıl gibi kısa bir süre içinde demir donatıyı zayıflatmaya başlıyor. Yağmur, kar, çiğ, yeraltı suları, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli suya maruz kalabiliyor. Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması büyük önem taşıyor. Sonuç olarak, betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde hayatta kalabilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun donatı ve korozyon ilişkisini ortaya koyan araştırması, binalarımızı bekleyen tehlikeyi gözler önüne seriyor. Akademik araştırmaya göre; suya maruz kalan bir binada demir donatı taşıma kapasitesinin 5 yılın sonunda yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 2
4 yılın sonunda ise tamamını kaybettiği ortaya çıkıyor. Donatı korozyonu, deprem veya herhangi bir dış etki olmaksızın belirli süre sonra yapıların çökmesine yol açıyor. Bu durum da maalesef ülkemizin yabancı olmadığı bir gerçekliktir.
Bugün su yalıtımı ile donatılmış güvenli ve nitelikli binaların inşa edilmesinde kentsel dönüşüm büyük bir fırsat sunuyor. Kentsel dönüşüm sürecinde inşa edilen yeni binalarda yalıtım uygulamalarına öncelik verilmeye başlandığını görmek, hem yalıtım sektörü hem toplum adına sevindirici bir gelişme. İZODER olarak bu süreçte denetimin çok önemli olduğunu dile getiriyoruz. Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin doğru uygulanmasından; yapı ruhsatı vermeye yetkili idareler, yatırımcı kuruluşlar, yapı sahipleri, tasarım ve uygulamada görevli mimar ve mühendisler, uygulayıcı yükleniciler ve imalatçılar, denetim elemanları, yapı değerlendirme ve işletme yetkilileri sorumlu. Bu uygulamaların etkin ve verimli sonuçlara ulaşabilmesi için, ‘doğru malzeme’, ‘doğru detay’ ve ‘belgelendirilmiş usta’ üçgenin eksiksiz çalıştırılması ve denetlenmesi sağlanmalı. Yapı denetim kuruluşlarının, su yalıtımı uygulamalarına yönelik denetim faaliyetlerini de büyük bir özenle yürütmeleri çok önemli.
Beton üzerinde yıllardır ciddiyetle piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerini yürüten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın betonu ve betonarmeyi koruyan su yalıtım malzemeleri için de denetim ve gözetim faaliyetlerine öncelik vermesi gerektiğine inanıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2019 yılı başından itibaren inşaatlarda betonun projesine uygunluğunun denetimi için EBİS (çipli beton) uygulamasına geçerek bugüne kadar 68 bin 687 inşaatta 4 milyon 482 bin 226 adet beton numunesinde çip uygulaması gerçekleştirdi. Denetim faaliyetleri ile beton performansı ve kalitesindeki gözle görülür iyileşme meydana gelmiştir. Bu çerçevede daha kaliteli beton ile imal edilen yapıları koruyan yalıtım uygulamaları için de denetim faaliyetlerinin etkin bir şekilde yapılmasını bekliyoruz.”
Su yalıtımı, yapılarımızda suyun girebileceği temel, çatı gibi detaylara, suyun zararlı etkilerinden koruyacak ve suyu uzaklaştıracak şekilde su geçirmeyen malzemelerin uygulanmasıyla yapılır. Su yalıtımının en ekonomik ve sağlıklı uygulaması, binanın inşaatı sırasında gerçekleştirilir. Su yalıtımı uygulama detaylarının ve malzeme seçiminin, bina tasarım halindeyken yapılmış olması ve projelerde belirtilmesi gerekir. Bu uygulamalarda yapının temeli, temel perde duvarları, çatısı ve ıslak hacimlerinin (banyo, tuvalet gibi) su geçirmemesi sağlanır.
Binalar için yönetmeliğin yayımlanmasını müteakip zorunlu uygulamalar arasında kılınan ve yapı denetim kapsamına alınan su yalıtımının maliyeti ise bina inşaatının metrekare maliyetlerinin sadece yüzde 2-3’ünü oluşturmaktadır. Son derece makul bir maliyetle uygulanabilen su yalıtımı, binamızı ömrü boyunca nemden ve sudan koruyabilir. Üstelik nem görülen binalarda sağlık sorunu yaşandığını da dikkate alırsak, su yalıtımı sayesinde sağlıklı, güvenli ve konforlu bir yaşam alanına sahip oluruz.”
Tüm bu bilgiler ışığında yaşadığınız binada su yalıtımı olup olmadığınızı öğrenmek büyük önem taşıyor. 5-10 yıllık binalarda bodrum katı veya çatı katına bakarak su yalıtımı olup olmadığını, su sızıntısı, korozyon, küf gibi izlerden anlayabiliyoruz. Bu izler, binada sorun yaşandığının önemli göstergeleridir. Binanın depreme dayanıklı olup olmadığını anlamak için mukavemet testi yaptırılmasını tavsiye ederim.
#LuxeraBahçePort #LuxeraGYO #İstanbulHavalimanı
#ZiraatKuleleleri #Kalyonİnşaat #AutodeskDesignMakeAwards2024
#BabacanMeridian #BabacanYapı #Beşiktaş
#ÇEDBİK #YeşilBinalarZirvesi