Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum açıkladı, Emlak Bankası, ‘Türkiye Emlak Katılım Bankası’ olarak faaliyet gösterecek… Peki Katılım Bankacılığı nedir? Katılım Bankası ne demek? Emlak Bankası, Kalıtım Bankası olarak nasıl çalışacak? Katılım Bankacılığı’nın diğer bankacılık faaliyetlerinden farkı nedir? Katılım Bankası, kâr payı-faiz farkı, mevduat bankacılığı nedir?.. İşte Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin ‘KATILIM BANKACILIĞI NEDİR? NASIL ÇALIŞIR?’ başlıklı kılavuzundan önemli bilgiler…
Katılım bankaları ile mevduat bankaları fonksiyonel olarak birbirine benzemektedir. Her iki tür bankacılık da halktan ve çeşitli kuruluşlardan topladıkları tasarrufları tüccar, sanayici ve tüketicilere kullandırmakta, tasarruflar ve yatırımlar arasında aracılık yapmaktadır. Ayrıca dış ticaret, teminat mektubu, çek, senet ve kredi kartı gibi diğer bankacılık faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.
Türkiye’de ve dünyada halkın bir kesimi, faiz gelirlerinden uzak durmaktadır. Bu nedenle klasik bankalara gitmeyen fonlar atıl kalmaktadır. Bu durum hem genel ekonomi açısından, hem de tasarruf sahibi açısından bir kayıptır. Katılım bankaları, mali sektörde bir yenilik olarak, faiz hassasiyeti nedeniyle klasik bankalara gitmeyen fonları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı olmak, alternatif yatırım alanları sayesinde körfez fonlarını çekmek amacıyla kurulmuştur.
Kuruluş aşamasında ve dünyadaki uygulamalardan örnek alınarak katılım bankalarının topladığı fonları değerlendirmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerle elde edilen kazancın ticari kazanç niteliğinde olduğu ve faizden esaslı olarak farklılık gösterdiği hususunda görüş birliği oluşmuştur.
Ancak bu iki tür bankacılığın fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri birbirinden tamamen farklıdır. Mevduat bankaları faizle fon (mevduat) toplamakta ve faiz karşılığında ödünç para
vermektedir. Halbuki katılım bankaları kâr ve zarara katılma yöntemiyle ortaklık esasına göre fon toplamakta, ticaret, ortaklık, kiralama vb. esasına göre fon kullandırmaktadır. Ayrıca
bu bankalar, işlemlerinin hiçbirinde faize yer vermemektedir. Katılım bankacılığında faiz yasağı bulunmakla birlikte; belirsizlik yasağı, aşırı risk ve spekülasyon yasağı, mal ve hizmet satın alımında paranın müşteri yerine fatura karşılığında satıcıya ödenmesi uygulaması, mutlaka finansmanın bir mal veya hizmet karşılığında sağlanması gibi prensipler bulunmaktadır.
Bu algı yanlış anlamalardan kaynaklanmaktadır. Yanlış algının temelinde yatan esas neden, her iki tür bankacılığın fon kullanan müşterilerinden sağladıkları faiz ve kâr (vade farkı) oranları ile tasarruf sahiplerine verdikleri faiz ve kâr payı oranlarının birbirine yakın olmasıdır. Bu yakınlığın nedenini şu şekilde açıklamak mümkündür: Aynı piyasa ve ekonomide faaliyet gösteren her iki bankacılık türü de, tasarruf sahiplerinden sağladıkları kaynakların kısa vadeli olması nedeniyle (ortalama vade 35 gün) büyük ölçüde piyasanın kısa vadeli finansman ihtiyacını karşılamaktadır.
Kredi faiz ve kâr oranları, faaliyette bulunulan piyasada oluşmakta ve bütün bankalar piyasada oluşan fiyatlara göre fon kullandırmaktadır. Piyasada oluşan oranlar birbirine yakın olduğu
için kredi müşterilerinden sağlanan finansman gelirleri de birbirine yakın oluşmaktadır.
Finansman gelirleri birbirine yakın olduğu için bu defa her iki bankacılık modelinin tasarruf sahiplerine dağıttıkları kâr payı ve faiz oranları birbirine yakın olmaktadır. Böylece hem
finansman (kredi) oranları hem de katılım fonu (mevduat) oranları birbirine yakın
seyretmektedir.
Katılım bankacılığında oranların yakınlığına değil, fon toplama ve fon kullandırma yöntemlerinin farklılığına (yani ticaret helal, faiz haram emrine uyulup uyulmadığına) bakmak
gerekir. Ayrıca, yöntem farkından dolayı her iki tür bankacılığın tasarruf sahiplerine dağıttığı
kâr payı ve faiz arasındaki fark zaman zaman açılabilmektedir. Bu açılma çoğunlukla krize giriş
ve krizden çıkış dönemlerinde olmaktadır.
Örneğin 2008 krizinden çıkış senesi olan 2009 yılında konjonktür gereği mevduat bankaları faizlerini 6-7 puan düşürdüler ve bu nedenle katılım bankalarının kâr payı oranları bu bankaların faiz oranlarına göre 6-7 puan yüksekte kaldı. Çünkü katılım bankalarında
oran artırma ya da düşürme yöntemi bulunmamaktadır. Sadece elde edilen kâr, banka ve müşteri arasında paylaşılmaktadır.
Bu durumun tersine, yani katılım bankaları oranlarının diğer bankalardan düşük kalması
durumuna da rastlamak mümkündür. Örneğin, 2013 Mayıs ayında ortaya çıkan Taksim
Gezi Parkı olaylarında piyasanın kızışması sonucunda mevduat bankaları faiz oranlarını
3-4 puan artırdılar. Bu durumda katılım bankalarının dağıttıkları kâr payları diğer bankalara nazaran 3-4 puan aşağıda kaldı.
AB ile yaşanan gerginlikler ile 15 Temmuz kalkışması gibi siyasi olaylar, FED’in faiz artırımı gibi ekonomik olaylar nedeniyle piyasaların yeniden baskı altına girmesi sonucunda 2016 yılında da mevduat bankaları, faiz oranlarını artırmak zorunda kalmışlar ve katılım bankalarının 3-4 puan üzerine çıkmışlardır.
Netice olarak her iki banka türünün karşılaştırılmasında asıl kıstas, onların finansman müşterilerinden sağladıkları faiz ve kâr oranı ile tasarruf sahiplerine dağıttıkları kâr payı ve faiz oranları değil, fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri olmalıdır.
Konut ve taşıt kredilerinde, kredi tutarının müşteriye değil, satıcıya ödenmesi nedeniyle iki tür bankacılık arasında benzerlik olduğu doğrudur. Ancak diğer bankaların satıcıya ödeme yapması, onların çalışma prensipleri ile ilgili değil, daha sağlıklı bir yöntemi olması nedeniyledir. Ayrıca, katılım bankalarının uyguladığı bir yöntemi nedeniyle onları bu konuda katılım bankacılığına yaklaştırması eleştirilecek bir husus değil, katılım bankaları için memnuniyet verici bir durumdur.
Ayrıca konut ve taşıt kredilerinde her iki tür bankacılık arasında hukuki açıdan farklılıklar vardır. Her şeyden önce katılım bankalarında finansman sözleşmesi vekalet verme süreci de dahil edildiğinde alım-satım usulüne göre düzenlenmekte, böylece faizsizlik esasıyla uyumlulaştırılmakta iken diğer bankalarda kredi sözleşmesi şeklinde düzenlenmektedir.
Katılım bankalarının konut ve taşıt kredilerinde alım satım işlemi vekalet yöntemiyle
yapılmaktadır.
Bir malın peşin ya da vadeli satımından doğan kazanca “kâr” paranın vadeli satımından doğan kazanca “faiz” denir. Klasik bankalar tasarruf sahiplerinden başta belirlenen faiz oranı karşılığında para toplamaktadır. Katılım bankalarında ise toplanan fonların sahiplerine baştan sabit bir gelir taahhüdünde bulunulmadığı gibi yatırılan anaparanın garantisi dahi bulunmamaktadır.
Diğer önemli bir fark ise, katılım bankalarında nakit kredi sistemi olmamasıdır (İstisnai durumlarda başvurulan karz-ı hasen ve teverrük işlemleri hariç). Bir başka ifade ile, reel ekonomik faaliyetlerin ve mal alım-satımı ile faturalı ve kayıtlı işlemlerin finanse edilmesi
söz konusudur. Bu şekilde kullandırılan fon, amacına uygun kullanılmış olmakta, piyasada
ticareti hareketlendirmektedir ve bu suretle üreticiden nakliyecisine kadar birçok sektör,
bu işten istifade etmektedir. Kullandırılan fon karşılığında bir mal olduğundan, geri ödenme
kabiliyeti artmaktadır. Ekonomi kayıt altına alınmakta, devlete milyonlarca liraya varan
KDV ödenmesine yardımcı olunmaktadır. Mal satımında katılım bankalarının alacağı kâr
başta tespit edilir ve müşteri hangi tarihte ne kadar taksit ödeyeceğini bilir. Uygulanan kâr
oranlarında vade sonuna kadar bir değişiklik yapılmaz ve alacaklar vadesinden önce geri
istenmez. Yani müteşebbis açısından bir belirsizlik yoktur. Bu da firmalar için önemli
bir avantajdır. Herhangi bir toptancının yaptığı faaliyet sonucu elde ettiği kazanca nasıl ki kâr
deniyorsa, katılım bankalarının temin ettiği kazanç da aynı şekilde kârdır. Konunun daha
iyi anlaşılabilmesi için kâr payı ile faiz, kredi ile alım-satım arasındaki farklar yan sayfadaki
tablolarda karşılaştırmalı olarak açıklanmıştır.
A) “Kâr Payı” ile “Faiz” arasındaki farklar
(toplanan fonlarda)
KÂR PAYI
– Vade sonunda belli olur. Vadeden bir önceki gün bile kesinleşmiş tutar belli olmamaktadır.
– Müşteriye ödenecek kâr payı, havuzda toplanan fonların kullandırılması sonucunda doğan
kârdan ödenir. Müşteriye ödenen kâr payı ile fon kullanan müşteriden alınan kâr arasında bire bir ilişki vardır.
– Finansmandan alınan kâr payı ile tasarruf sahiplerine ödenen kâr payı arasında tam
bir paralellik vardır. Makas sabittir. Açılıp kapanmaz.
– Müşteriye ödenecek kâr payı, bankanın kullandırdığı fonlardan sağladığı kâra bağlıdır.
Banka az kâr ederse müşteri de az kâr payı alır. Çok kâr etmesi durumunda müşteri
bundan yararlanıp çok kâr payı alır. Zarar ederse, müşteri zarara katlanmak zorundadır.
– Kâr payı, nakdi bir kredinin karşılığı olmayıp mutlaka bir mal veya hizmet alım-satımı veya
ortaklık neticesinde ortaya çıkar.
FAİZ
– Vade başında belirlenir.
– Müşteriye ödenecek faiz, bankanın çeşitli kaynaklarından elde ettiği gelirlerden
ödenir. Bunların başında kredi faizleri gelir. Ancak kredilerden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasında bire bir ilişki yoktur.
– Krediden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasındaki paralellik güçlü değildir. Makas
şartlara göre açılıp kapanır. (2008 krizinde açıldığı gibi)
– Müşteriye ödenecek faiz, bankanın kârına bağlı değildir. Banka az kâr etse de, çok kâr etse de ya da zarar etse de müşteriye ödenecek faiz baştan belirlenen oran üzerinden hesaplanır ve bu oran vade sonuna kadar değişmez.
– Faiz, bankacılıkta mutlaka bir borç ilişkisinin karşılığı olan fazlalıktır.
B) “Kredi” ile “Ticaret” arasındaki farklar
(kullandırılan fonlarda)
TİCARET
– Katılım bankası ticaret yöntemi ile fon kullandırırken müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcısından peşin satın alır ve üzerine kârını ekleyerek müşterisine vadeli olarak satar.
– Ticaret yönteminde ödeme banka müşterisine değil, fatura karşılığında malın satıcısına yapılır.
– Ticaret yönteminde müşteri ile banka arasındaki akit, alımsatım akdi şeklindedir.
– Ticaret yönteminde, herhangi bir alışveriş veya proje olmadan para ödenmez. Finansman mutlaka bir mal alımı, kiralama veya ortaklık projesi ile ilişkilendirilir.
KREDİ
– Diğer bankalar müşterilerine kredi (borç para) verirler. Kredi ile mal alım-satımı arasında
bağlantı kurulmaz.
– Kredide ödeme esas olarak doğrudan banka müşterisine yapılır. (Kredi sağlamlığı açısından
konut kredisinde olduğu gibi doğrudan satıcıya da yapılabilir)
– Kredi sisteminde müşteri ile banka arasındaki akit, kredi (ödünç para verme) akdi şeklindedir.
– Kredi de müşterinin işletmesi ile ilgili bir ihtiyacının karşılanması için verilir. Ancak ödeme bir mal alımı karşılığında yapılmaz. (Konut ve taşıt kredileri hariç) Müşterinin aldığı krediyi istediği şekilde kullanma imkanı vardır.
Vadeli olarak açılan katılma hesaplarına dağıtılacak kâr, bu hesaplardaki fonların kullandırılması neticesinde oluşan kâr seviyesine bağlıdır. Söz konusu fonlar, para cinsine göre TL, USD ve EUR havuzlarında toplanır. Fon kullanmak isteyen müşteriye, talep ettiği para cinsi ve vade grubuna göre ilgili havuzdan, ihtiyaç duyduğu malın peşin alınıp vadeli satımı suretiyle finansman sağlanır ve bu işlemden doğan kâr, günlük bazda katılma hesaplarına dağıtılır. “Günlük bazda dağıtılan kârların vade sonunda biriken tutarı, müşteriye kâr payı olarak ödenir.”
Dağıtılacak kârları önceden açıklamak hiçbir şekilde mümkün değildir. Kâr tutar ya da oranı, vadeden bir gün önce dahi bilinememektedir. Çünkü elde edilen kârlar günlük bazda katılma hesaplarına dağıtılmakta ve vade sonunda biriken toplam kâr anaparaya eklenmektedir.
Gazetelerde ilan edilen kâr payları ileriye yönelik dağıtılacak kârları gösteren bir tablo değil, açıklanan rakamlar verilen tarih itibarıyla gerçekleşmiş ve vade gruplarına göre dağıtılmış kâr
paylarını göstermektedir. Netice itibarıyla, bu oranlar müşterilere geçmişte dağıtılan kâr
payları hakkında fikir vermek ve geleceğe yönelik karar vermelerine yardımcı olmak amacıyla ilan edilmektedir.
Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gerçekleştiren, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp ticaret, ortaklık ve finansal kiralama vb. yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modelidir.
Bankaların isimlerindeki “katılım” sözcüğü, yapılan bankacılık türünün kâr ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr ve zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar.
TL, USD ve EUR bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği,
bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr ve zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir.
Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, bu yöntemler aracılığıyla sağlanmaktadır.
Bu bankalarda, her türlü bankacılık işlemlerinde faiz ve belirsizlik ihtiva eden, aşırı riskli ve
spekülatif işlemlere yer verilmez. Alkollü içecek, şans oyunları, silah ve tütün ürünleri gibi toplum için zararlı bulunan konularda bankacılık işlemi yapılmaz. Katılım bankalarının varlık nedeni ve altın kuralı “Faizsizlik Prensibi”dir. “Faizsizlik Prensibi”nin özü de;
A) Faiz yerine kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplamak,
B) Müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin alıp o müşteriye vadeli satmak suretiyle (murabaha), ayrıca kiralama, ortaklık vb. yöntemlerle fon kullandırmaktır.
Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) tarafından hazırlanan Katılım Bankaları Broşürü’nü bilgisayarınıza indirmek için BURAYA TIKLAYIN!
imarpanosu.com
#LuxeraBahçePort #LuxeraGYO #İstanbulHavalimanı
#ZiraatKuleleleri #Kalyonİnşaat #AutodeskDesignMakeAwards2024
#BabacanMeridian #BabacanYapı #Beşiktaş