Konut krizinden çıkış için ilginç öneri, İNDER (İstanbul İnşaatçılar Derneği) ve Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım’dan geldi: Konuta erişim sorunu için Yaşanası Pilot Şehirler kurmalıyız!..
“Çevresel Sürdürülebilirliğe Dayalı Kentsel Dönüşüm ve Akıllı Şehirler” başlığıyla bu yıl yedincisi düzenlenen Ulusal Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm Kongresi’nde konuşan İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım, konut arzının artması ve konut fiyatlarının dengeye oturtularak konuta erişim sorununun çözümüne dair önerilerini paylaştı.
Yaklaşık 4-5 sene önce yanlış projelendirilen konutların satışında sıkıntı olduğunu hatırlatarak söze başlayan Nazmi Durbakayım, 2019’da başlayan ekonomik daralma ve pandemi sürecinin maliyetlere yansımaya başladığını söylerek konut üretimi üzerindeki baskının kendini hissettirdiğini, 4-5 yıl önce talep görmeyen konutların dahi tükendiğine dikkat çekti. Bu yılın başında Rusya-Ukrayna savaşıyla konut üretim maliyetinin aşırı arttığını belirten Durbakayım, “Gerek savaş, gerekse küresel ekonomik kriz nedeniyle artan inşaat maliyetlerinin yarattığı yüksek konut fiyatları, sektörümüzü stagflasyon* ortamına itti” dedi.
Konutların satın alma veya kiralama fiyatlarının erişilebilir makul sınırlarda olabilmesi için önerilerini paylaşan İNDER Başkanı Durbakayım şunları söyledi:
“Artan konut fiyatlarının dengelenmesi ve sabitlenmesi en büyük arzumuzdur. Tabi ki, maliyetlerin sabit tutulduğu ve arsa girdisi ucuza temin edildiği sürece…
– Arsa temininin, devlet imkanları ile kamulaştırma bedelleri sıfır veya sıfıra yakın olan arazilerin tahsisi şekli ile yapılması,
– Bu şekilde oluşturulacak araziler için yapılacak planlarda, donatı alanları ile alt yapı giderlerinin karşılanması gerekir. Bunun için ticari alanların yap–işlet- devret modeli ile yaptırılması,
– Yine aynı arazilerdeki planlarda, konut yapılacak kısımların kamu tarafından tespit edilmesi, kiraya verilmesi ve sadece üst hakkı ile satılacak olanların belirlenmesi,
– Sadece üst hakkının satılacağı konutların inşası için; kiraya verilecek kısımların yap – işlet – devret modeli ile yatırım fon şirketlerine devredilerek inşaatların yaptırılması,
– Bu alanlardaki konut fiyatlarının sürekli olarak makul seviyelerde kalabilmesi için arazinin çıplak mülkiyet hakkının devlet uhdesinde kalması, tümünün alınıp satılmaması. Sadece üst haklarının satılması şeklinde bir yöntem geliştirilmesi,
– Konut alıcılarının sadece üst hakkını satın almaları veya satmaları ile de tasarruf haklarının korunması sağlanabilir. Bu önerimiz, dar ve orta gelirli aileler için üretilen projelerin zaman içinde aşırı değer kazanarak, amacının dışına çıkmasını önlemek içindir. Buna en çarpıcı örneklerden biri sosyal konut üretmek amacı ile projelendirilmiş Levent Evleri’nin bu günkü durumudur.
– En önemli hususlardan biri de bu konutları kiralayacak ve üst hakkını satın alacak kişilerin tespitinde adil, akılcı bir yöntem izlenmesinin sağlanması,
– Kullanılan inşaat malzemelerinde yapılacak Ar-Ge çalışmaları ile yöresel, geri dönüşüme ve karbon salınımına uygun, maliyeti düşük yeni yapı malzemelerinin oluşturulması,
– Konutların planlama mantığında bodrum, çatı arası, sauna vs. gibi gereksiz maliyet arttırıcı mekanlardan kaçınılması. Maliyet ve fayda dengesinin optimumda tutulmasının sağlanması,
– Bu modelde yerli ve yabancı fonların ana amaçların dışına çıkılmaması şartı ile satın alma yapabilmeleri hususunda kanuni düzenlemelerin yapılması esastır.
– Şirketler çalışanlarının emeklilik kıdem tazminatlarının bir kısmını bu oluşumlarda değerlendirmek sureti ile emeklinin konuta ulaşımını kolaylaştırabilirler.
Konuşmamı sonlandırmadan önce üç konunun altını kalın kalın çizmek istiyorum.
1- Konumuz, sadece konuta sahip olmayı kolaylaştırmak olmamalı. Asıl önemli olan deprem gerçeğini unutmadan riskli konutları ortadan kaldırıp güvenle yaşanabilir ve erişilebilir konutların inşa edilmesidir.
2- Son zamanlarda inşaatçılar için yaratılan olumsuz algı, sektördeki güven ortamına büyük zarar vermektedir. İstihdam ve GSMH’a önemli katkı sağlayan sektörümüz sanayi üretiminin ayrılmaz bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
3- Halen ülkemizdeki nüfusun yüzde 30.73’ü İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 3 büyük şehirde toplanmış vaziyette. Türkiye gibi yaklaşık 85 milyonluk nüfusu barındıran Almanya’nın yüzölçümü ise ülkemizin yarısı kadardır. Ancak Alman nüfusunun sadece yüzde 8.12’si ülkenin 3 büyük şehri olan Berlin, Hamburg ve Münih’te yaşamaktadır.
Türkiye ve Almanya’nın arazi büyüklüğünü göz önünde bulundurarak, aradaki farkı algılamak gerekir. Dolayısıyla nüfusumuzun, yurdumuzun her yerine rasyonel bir şekilde yayılması için İNDER olarak geçtiğimiz yıllarda ortaya koyduğumuz öneriyi tekrar düşünmenizi istiyorum. İnsanlarımıza iş, eğitim, kültür, sağlık, kolay ve doğal yaşam şartları sunan “Yaşanası Pilot Şehirler” kurarak, onların bu şehirlerde yaşamalarının özendirilmesinin iyi bir çözüm olduğunu düşünüyoruz.”
*Stagflasyon nedir?
Stagflasyon, stagnasyon ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durumdur. Bu durumda ekonomideki işsizlik oranı artarken fiyatlar da hızla yükselmektedir.
#LuxeraBahçePort #LuxeraGYO #İstanbulHavalimanı
#ZiraatKuleleleri #Kalyonİnşaat #AutodeskDesignMakeAwards2024
#BabacanMeridian #BabacanYapı #Beşiktaş
#ÇEDBİK #YeşilBinalarZirvesi