Tabanlıoğlu Mimarlık, ‘Gündüz, Işık, Gece’ sergisinde
Tabanlıoğlu Mimarlık’ın “Thru – Veritas ve Vizyon” enstalasyonu, TEPTA Aydınlatma’nın 25. Yılı onuruna düzenlenen İstanbul Modern’deki “Gündüz, Işık, Gece”de sergileniyor.
İstanbul Modern’in aydınlatma sponsoru TEPTA Aydınlatma’nın 25. Kuruluş Yıldönümü onuruna hazırlanan “Gündüz, Işık, Gece” sergisi, 18 Ekim’de ziyarete açıldı. Küratörlüğünü Almanya’dan UBL ve Brandi Institute’un kurucu direktörü, ışık tasarımcısı Ulrike Brandi’nin üstlendiği sergi, salt ışık alanında düzenlenmesi açısından Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyor.
TEPTA’nın temsilcisi olduğu tasarım odaklı markalar ile alanında öncü mimar, tasarımcı ve sanatçıları bir araya getiren sergi, özel olarak tasarlanmış aydınlatma odaklı özgün eserlerden, çeşitli yerleştirmeler ve ışık nesnelerinden oluşuyor.
Tabanlıoğlu Mimarlık’ın tasarladığı “Thru – Veritas ve Vizyon” enstelasyonu da ışık odaklı bu özel sergide yer alıyor. Üretiminde Aqua Creations’in de katkıda bulunduğu “Thru – Veritas ve Vizyon”un da sergilendiği “Gündüz, Işık, Gece”, 22 Ocak 2017 tarihine kadar İstanbul Modern’de ziyaret edilebilecek.
Melkan Gürsel
“Gündüz, Işık, Gece”ye gösterilen ilgiye karşın memnuniyetini dile getirmekle birlikte; sanatseverlere, ışığı sanat ile birleştiren bu özel sergiye ve “Thru – Veritas ve Vizyon”a davetini yineleyen Melkan Gürsel, enstalasyona da gönderme yaparak “Yansımalar olsa da olmasa da, izleyenlerin bu patikadan ve kendilerinden keyif alarak yürümelerini diliyoruz” dedi.
Murat Tabanlıoğlu
Işığın yeryüzüne yaşamsal katkısına ve temel görüntü kaynağı olduğuna vurgu yapan Murat Tabanlıoğlu ise “Yeryüzünde yaşamın oluşmasında ve süregelmesinde temel faktörlerden biri olan ışık, aynı zamanda taşıdığı bu önemli misyonla bazı medeniyetlerin de kutsallık atfettiği çok değerli bir olgu konumunda. Işığın bu yaşamsal değerini Tabanlıoğlu okuması ile yansıtmaya, kimi zaman şaşırtan ve izleyiciyi de içine alan bir yorumla vurgulamaya çalıştık” şeklinde konuştu.
“Thru – Veritas ve Vizyon”
Ayna hem bir sembol, hem de işlevsel bir nesne; aynı anda karmaşık ve basit. İnsanların su veya aynadaki yansımalarının ruhları olduğuna dair inancın Narsis efsanesinin de kaynağını oluşturduğuna hatırlatmaya gerek bile yok.
Ayna takıntısı sanat ve tasarım alanlarında da sıklıkla yer bulur. Yansıtıcı kapasitesi tasarımcıları çoklu bakış açıları oluşturmak, suretini/kendi-imgesini çoğaltmak ve varlığın temsili olarak kullanmaya teşvik etmiştir; gerçek anlamıyla da bu üretimin bir parçasıdır.
Ayna, görünürlük ve bakış üzerinde odaklanır. Işığı sürekli emer ve yeniden üretirken, öte yandan da bir diğer- suret- oluşturarak asıl olanı çoğaltır.
Thru, enstalasyonun merkezinde yer alan, Aqua Creations ürünü, VAL (Video Art Lamp)’in ana ışık kaynağını oluşturduğu, prizma formu çerçevesinde yerleştirilen ayna ve ipek kaplanmış plakaların mevcuda getirdiği strüktür, içinden geçilen ve etrafında dolaşılan parçalı- yukarıdan asılı bir heykeldir.
Aynalarla çoğaltılan mekanda her adım bir sürpriz olur. Tesadüfi görüntüler paradokslar oluşturur, sol, sağa; tek çokluğa evrilir. Ve aynalar birbirini yansıttığında, hiper-gerçek ve sahte, hatta hayalet imgeler ortaya çıkar.
Sonsuz sayıda ve açıda türeyebilen yansımaların sayıklamasını durdurmak için, izleyici sukunet anına ihtiyaç duyar; enstalasyonun ayna panelleri arasında yerleştirilmiş ipek yüzeyler görsel durgunluk temin eder ve sürekli tekrarlayan/parçalanan görüntüler olmadan, tek bir varlığa dönme anını yakalamaya bir adımdır.
Aqua Creations’ın ipek malzemesiyle kaplananan çerçevelerin oluşturduğu dingin yüzeyler, kumaşın yarı saydam niteliği sayesinde ışığı süzerek, kısmen aydınlatılmış bir atmosfer sağlar.
Enstalasyonun merkezinde asılı duran, hareketli görselleştirmeyi ışık kaynağı olarak sunan, VAL etrafında oluşturulan labirent, bu kaynaktan doğan güçlü ışığa doğru bir çekim hattı kurgular. Yoğun ışığın cazibesiyle bu manyetik kutup izleyicinin ilgisini yakalar ve kendine yönlendirir.
Işımalar, plakalar arasındaki yarıklar yoluyla sızar, yansıtıcı zeminden ve ayna plakalardan da yansıyarak izleyiciyi işin parçası haline getirir ve öte yandan, ana ışık kaynağına doğru, dünyanın gündüzü haketmek için güneşe doğru takip ettiği yol gibi, izleyiciyi labirentin derinlerine doğru yürümeye teşvik eder. İmkansız bir mükemmellik – doğada olduğu gibi – aramaksızın, aksine, oyunlu bir deneyim için, izleyiciyi ışığın sürprizli akışında ve kendi görüntülerinin dalgasında gezinmeye davet eder.