Mimarlıkta yeni nedir?
Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)’de gerçekleşen “Geleceğe Dünden Bakmak: Mimarlıkta Yeni Nedir?” adlı konferansta dünyanın en büyük metropollerinden İstanbul’da yaşanan yapılaşmanın yoğunluğu ve kalitesi masaya yatırıldı.
Modernleşmek adına hızla büyüyen şehirde yapılar kimliğini kaybediyor mu?”, “Yeni yapı malzemesi ürünleri çevresel faktörlere uygun mu?”, “Değişen iklim koşulları mimariyi nasıl etkileyecek?” gibi sorulara yanıt aranan konferansta binaların ömrünü uzatan çevre dostu ürünler hakkında görüşler de paylaşıldı.
Dün (7 Kasım) gerçekleşen ve Moderatörlüğünü CNN TÜRK Program Yapımcısı-Gazeteci Ahu Özyurt’un üstlendiği oturuma Mimar Alpaslan Ataman, GAD Mimarlık Kurucusu Gökhan Avcıoğlu, Tasarımcı, Tarihçi ve Kuramcı Gökhan Karakuş, KPM-Kerem Piker Mimarlık Kurucusu Kerem Piker, Tabanlıoğlu Mimarlık Kurucu Ortağı Melkan Gürsel ve Kadir Has Üniversitesi İstanbul Çalışmaları Merkezi Müdürü, Şehir Plancısı Prof. Dr. Murat H. Güvenç konuşmacı olarak katıldı.
Alpaslan Ataman: “Mimaride yeni referansa göre şekilleniyor”
Mimaride icat yok keşif vardır. Ne yaparsanız yapın 15 bin yıldır muhakkak yapılmıştır. Yeniyi kabul edelim ama takıntı haline getirmeyelim. Bir Roma atasözü der ki ‘Güneşin altında yeni bir şey yok’. Doğan Kuban da ‘Rönesans’tan sonra yeni bir şehir yapılmadı’ diyor. İlave şeyler yapılıyor. Yeninin tabiatı bir şeyin üstüne gelmesidir. İçinde eskiyi ihtiva etmezse yeni olmuyor. Yeni eskinin yanında şahsiyetini koruyor. Bir referansa göre şekilleniyor. Eskiden bir ayda yapılan, bugün bir dakikada yapılıyor. Bizim meslek sıkıştı kaldı. Yeni yapmak adeta bir mecburiyet ve bir misyon olmaya başladı. Önümüze gelen binanın adı ‘fırsat’ oldu. Bu fırsat kelimesini açtığınız zaman korkunç bir skala açılıyor. Bir kaosun içinde yaşadığımız ayan beyan ortada. Geçmişi, tarihi olmayan bir yerleşime şehir denmez. Mimar rahat davranabiliyordu kendisine yardımcı bir eski şehir vardı. O referans ortadan kalktı.
Gökhan Avcıoğlu: “Bizi bir araya getirecek unsur, yeni bir şehir kurgusunda anlaşmak”
Mimarlıkta ‘yeni konusu’ yeni bir konu değil. İlk mağaradan beri tartışılan bir konu. Mimarlıkta ileriye dönük düşünüyoruz ama geçmişte yakaladığımız ve tekrar kullanılması gereken formüller var. İlerisi için düşünüyoruz, geçmişten ders alıyoruz, bugün için inşa ediyoruz. Sanattan farklı olarak hızlı gelişmiyor. Ağır hareket ediyor. Kitleleri ilgilendiriyor. İçine insan giriyor. Modasının hiç geçmemesi esas olan. İnşa ederken yenide aradığımız şu: daha iyi nasıl yapabiliriz? Onun için yeni kavramı aslında yeni bir şey bulmak değil. İnsan davranışı değişmediği için çok şeyin değişmesi zor. Şehir plancıları bağımsız çalışıyorlar. Oysa iş birliği yapmamız gerekiyor. Deprem geçirmiş bir Van’ı yeniden inşa etmenin anlamı yok. Şehir kurgusu olarak yeni bir Van lazım. Ataşehir’de finans merkezi var ama mimarların hiçbiri birbirinden haberdar değil. Fikirtepe de öyle. Şehir içindeki hıza ayak uydurmak kolay değil. Belki bizi bir araya getirecek unsur, yeni bir şehir kurgusunda anlaşmak.
Gökhan Karakuş: “Herkesin söz sahibi olması lazım.”
Mimarlık eleştirmeni ve kuramcısı olarak bizim işimiz değerlendirme. Bitmiş bir binayı değerlendiriyoruz. Batı’dan gelen 300 yıllık yeni bir meslek bu. Üç ana kavram üzerinde; görsellik, bilim ve kullanıcı gözüyle eleştiririz. Biz eleştiri olarak, kuram olarak, akademik olarak, mimarlara geri bildirim veremiyoruz. Onlara yardım etmemiz, yön göstermemiz lazım. Bu iş herkese hitap ediyor. Doktor gibi insanların günlük hayatını iyileştirmeye çalışıyoruz. Herkes bu mekanların içinde yaşıyor. Herkesin söz sahibi olması lazım. “New York’ta Carnegie Hall çatısında neden değişiklik yapmıyorsunuz?” diye sorduğumda, orada oturanlardan oluşan kamu kurulunun istemediğini söylediler. Halk karar mekanizmasının içinde. Bizde bu kararlar nasıl alınıyor? Bu konunun daha çok popüler kültürün içine girmesi lazım. 1960’larda modern mimarlığın Türkiye’deki rolü kafalarında netti. Yine bu netliğin oluşması lazım.
Kerem Piker: “Kazmayı hızlı vurmaktan değil, kazmaktan vazgeçmeliyiz.”
Mimarlıkta yeninin ne olduğunu bilmiyorum. Olsa olsa mimarlar arasında yeni vardır. Mimarlıkta yeni zihinlerdedir ancak. Yapıldığı an eskiyor. Mimarlık hızlı bir şey değil. Yeninin olma ihtimalini seviyorum. Yeninin arayışını, pratiğinin merkezine koymak mümkün olmayabilir ama var olduğunu düşünmeyi seviyorum. 19’ncu yüzyılda pasajlar yeniydi. Kent hayatının dönüştüğünü gösteriyordu. Reasürans Çarşısı yapıldığı zaman yeni bir şey oldu, yeni bir kamusallık yaratıldı. Bu bildiğiniz araçlarla yapılabilir. Bizim peşine düştüğümüz yeni, aslında böyle bir yeni. Tekniği çok da küçümsememek lazım. Bugünün yeni araçları var. O araçlar yeni örgütlenme, toplumsal uzlaşma biçimleri kuruyor. Bizim ihtiyacımız olan akıl ve o aklın yeni araçları. Dünün aklıyla bu araçları kullanamayız. Bugünün kentini dünün kavramlarıyla konuşamayız. Kazmayı hızlı vurmaktan değil, kazmaktan vazgeçmeliyiz.
Melkan Gürsel: “Mimari yeni bir duygu üretiyor.”
Teknoloji insanlara ne imkân sunarsa sunsun biz onun belli bir oranını algılıyor ve kullanıyoruz. İnsana dair şeyler çok da değişmiyor. Mimari, insanları mutlu etmek için vardır. Mimari eserler, sosyal heykellerdir. İçinde yaşam vardır. Her yerde yeni aynı olmak zorunda değildir. İstanbul’da bir bina yenilik katarken, dünyanın başka bir yerinde başka anlamlandırılabilir. Hayatlara nasıl dokunduğunuz ve ne gibi nitelikler getirdiğiniz önemli olan. Bir şehirde 35 bin kişi yan yana gelmemiştir. Siz bir stadyum yaparsınız ve bunu onlara yaşatırsınız. Bu yeni bir duygudur. Gelişen dünyada malzemeler farklılaşıyor fakat mimari yeni bir duygu üretiyor, hayatınıza yenilik getiriyor. Mimari, insanların mutluluğu ve rahatı içindir. Hayatlarına ne kattığınız ne gibi kolaylık getirdiğinizdir yeni olan. Yeni, insana dokunana dairdir. Hayatı güzelleştirendir. Kullanıcıya yeni duygu yaşatan binadır.
Prof. Dr. Murat H. Güvenç: “Yeni teknolojiyle eskiden yapmadığım neyi yapabilirim diye bakmalıyız.”
‘Modern’, ‘çağdaş’, ‘güncel’ gibi kelimeler tarih boyunca kullanıldı. Her zaman ‘yeni’ var ve var olacak. 18’nci yüzyılda da modernden bahsediliyordu. Bizim ‘an’ dediğimiz zamana, İngilizce ‘moment’ deniyor. Moment hem bir zaman dilimi hem de fizikte gerilim anlamına geliyor. Neyle ne arasında gerilim? Belli bir anda doğru bildiğimiz ideoloji. O anda kullandığımız araçlar ve teknoloji. Üçüncü olarak da hayatımızı idame ettiğimiz toplumsal pratikler. Anlar; bu fikir, teknoloji ve gündelik ihtiyaçlar arasında kurulan gerilimli bir şey. Bunlar birbirleriyle ilişkili ama bağımsız şeyler. Bunlardan biri değişebiliyor. Fikirler ve toplumsal pratikler orada duruyorken teknoloji gelişiyor. Biz de teknolojiye ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bilgisayar öncesine geri dönemeyeceğiz, onunla yaşayacağız. Yeniyle karşılaştığımızda ilk tepkimiz eskiden yapmaya çalıştığımız işleri daha kolay ve daha hızlı yapmak. Bu teknolojinin kullanımında bir çocukluk hastalığı. Teknolojinin potansiyeli bu değildir. “Eskiden yapmadığım neyi yapabilirim?” diye bakmalıyız. Dünyanın en iyi bilgisayarını getirin, bizim algılayabildiğimizdir önemli olan. Mimaride değişmeyen sınırlar var. Yeniyi bu sınırlarla nasıl örtüştüreceğiz, mesele bu.
Serdar Oran: “Mimarlıkta biz yeni ne yapabiliriz?’ diye düşündük. Yalıtım 4.0 devrimini DYOTHERM markamızla başlattık.”
“Mimarlıkta Yeni Nedir?” konsepti çerçevesinde çevre dostu ürünlerin kullanımına dikkat çekilen konferansta, örnek ürün olarak etkinliğin destekçisi DYO Boya yeni yalıtım markası DYOTHERM’in lansmanını gerçekleştirdi. DYOTHERM markasının; A sınıfı yangın direnci, ses yalıtımına katkılı, yüksek termal koruması ile hibrit teknoloji ile üretilen çevre dostu yenilikçi ısı yalıtım ürünü DYOTHERM ISOLTECO 110 tanıtıldı.
DYO olarak yeni teknolojilerle mimarların tasarımlarına destek olmak istediklerini belirten DYO Boya Fabrikaları Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Serdar Oran “Çevreye yararlı ürünler üretmek için çok çalışıyoruz. Ciromuzun yüzde 2.2’sini AR-GE için ayırıyoruz. Dünya ölçeğine baktığımızda sektördeki devlerin harcadığı bir miktar bu. Bunu insanların hayatına katkıda bulunmak için yapıyoruz,” diye konuştu. Boyanın tüm alt sektörüne hizmet veren Türkiye’deki tek şirket olduklarını belirten Oran, sözlerine şöyle devam etti: “Size dokunduğumuz alanlar çok fazla. Bugün ısı yalıtımla ilgili geleceğe değer katacak bir ürün tanıtmak istiyoruz. ‘Mimarlıkta biz yeni ne yapabiliriz?’ diye düşündük. Değişen pazar ihtiyaçlarına yönelik yenilik yapmaya çalıştık ve 4.0 devrimini DYOTHERM markası ile başlattık. DYOTHERM ile daha iyi, daha temiz bir gelecek için yeni nesil çözümler üretiyoruz. Bu ürünün en büyük özelliği çevreci olması. Yenilikçi yalıtım geleceğe yatırım diyerek ürünlerimizi geliştirmeye devam edeceğiz.
Isı yalıtımını sağlarken binaya ekstra ağırlık vermeyen DYOTHERM ISOLTECO 110, binanın ömrünü uzatıyor. İklim koşullarının içeriye nüfus etmesini en aza indiren DYOTHERM ISOLTECO 110, enerji tasarrufu sağlayan, çevreci bir ürün. Kışın binayı soğuktan koruyarak doğalgaz faturalarının artmasını engellerken, yazın güneş ışınlarından koruyarak elektrik tasarrufu yapılmasını sağlıyor. Her yüzeye uygulanabilen DYOTHERM ISOLTECO 110, yangın dayanımını A sınıfı yapıyor ve ses yalıtımına katkıda bulunuyor.