Türkiye İMSAD’ın gündemi Yeşil Mutabakat! VİDEO
Türkiye İMSAD 44. Gündem Buluşmaları'nda yeşil mutabakat konuşuldu. Başkan Tayfun Küçükoğlu, “Yeşil Mutabakat sürecinde yapılması gerekenleri ertelemek, geleceğe yürürken gözlerimizi kapatmak olacaktır” dedi. İşte Horizon Consultancy Yönetici Ortağı Eser Erginoğlu ve Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan'ın da katıldığı toplantıdan önemli notlar...
Türkiye İMSAD Gündem Buluşmaları’nın 44’üncüsü, ‘Yeşil Mutabakata Hazır mıyız?’ başlığı altında gerçekleştirildi. Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Ülkemizin, bulunduğumuz coğrafyanın ve AB’nin üretim üssü olma vizyonuyla hareket eden bir sektör olarak, Yeşil Mutabakata yüksek uyum sağlamak ve rekabet gücümüzü artırmak için bu süreci iyi anlamak ve hazırlanmak zorundayız” dedi. Toplantının konuşmacısı Horizon Consultancy Yönetici Ortağı Eser Erginoğlu ise şunları söyledi: “Yeşil Mutabakata ‘bizim için fırsat mı tehdit mi’ diye baktığımız zaman ‘fırsat’ tarafının daha ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Avantajları görmek ve şirketlerimizi bu sürece hazırlamamız gerekiyor.”
Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) tarafından 44’üncü kez düzenlenen ‘Gündem Buluşmaları’, Demirdöküm ve İzocam’ın katkılarıyla 30 Eylül Perşembe günü online olarak gerçekleştirildi. Açılışını Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, moderatörlüğünü Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan’ın yaptığı ‘Yeşil Mutabakata Hazır mıyız?’ başlıklı toplantı, inşaat malzemesi sanayicileri, iş dünyasından isimler ve sektör profesyonelleri tarafından ilgiyle takip edildi. Toplantının konuşmacısı Horizon Consultancy Yönetici Ortağı Eser Erginoğlu, Yeşil Mutabakat ile ilgili merak edilen konuları katılımcılarla paylaştı.
AB ile iş birliği içindeki ülkeler doğrudan etkilenecek
Konuşmasında güçlü ve istikrarlı bir şekilde, orta-uzun vadeli hazırlıklara odaklanmak gerektiğinin altını çizen Türkiye İMSAD Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “İçinde bulunduğumuz süreçte geleceğimizi, sanayimizi, ticaretimizi şekillendirecek uzun vadeli planlar, uluslararası seviyede devreye alınmaya başladı. En etkili ve kapsamlı planların başında bizi çok güçlü bir şekilde etkisi altına alacak olan Yeşil Mutabakat geliyor. AB yeşil dönüşümü yasal bir boyuta da taşıyor. Önemli bir kısmını sınırda karbon düzenlemesinin oluşturduğu Yeşil Mutabakatın kapsadığı enerji, sanayi, ulaşım ve binalarda enerji verimliliğine yönelik önlemler, AB ile iş birliği içindeki tüm ülkeleri doğrudan ve derinden etkileyecek” diye konuştu.
‘Az ile çok’ anlayışı ile az kaynakla daha fazla üretmeliyiz
Kaynakların verimli kullanılması gerektiğine dikkat çeken Tayfun Küçükoğlu şunları söyledi: “Günümüzde yükselen rekabet dolayısıyla ‘az ile çok’ yapabilmenin önemi daha da artıyor. ‘Az ile çok’un anlamı; sınırlı kaynaklarımızı daha iyi kullanarak, az kaynak ile daha çok iş ve ürün üretebilmektir. Enerji, ham madde insan ve sermaye gibi… Gelecekte var olmanın ve sürdürülebilir başarının temel kuralı, ‘az ile çok’ anlayışını her alanda, durmadan daha ileriye taşıyabilmektir. Sürdürülebilirlik konusu Yeşil Mutabakat ile bu kadar ciddi bir boyuta gelmişken unutmamalıyız ki ülkemizde sanayicilerimizin ve üreticilerimizin bu durumdan etkilenmemesi gibi bir durum söz konusu olmayacak. Gelecek nesiller için hayati önemi olan kaynaklarımızı ihtiyacımız doğrultusunda en verimli şekilde kullanabilmek adına geç kalmadan gerekli hamleyi yapacağımıza inanıyorum. Yeşil Mutabakat sürecinde yapılması gerekenleri ertelemek, geleceğe yürürken gözlerimizi kapatmak olacaktır. Zaman varken tedbirlerimizi almak önceliğimiz olmalıdır.”
Yeşil Mutabakat bize karşı bir oyun değil
Konuşmasına, “Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili söylenebilecek en doğru şey, bunun bize karşı oynanan bir oyun olmadığıdır” diye başlayan Eser Erginoğlu, “Aslında dünyada yapılması gereken bir şeye AB öncülük ediyor. Çünkü Paris İklim Anlaşması’nda da Kyoto Protokolü’nde de iyi niyet çerçevesinde imzalar atıldı ancak imza atan ülkeler çok bir şey yapmadı. İlk defa AB cesaretle bunu bir hukuki çerçeveye, kurallara bağlamak gibi bir inisiyatif ile yola çıktı ve kendisiyle ilgili de ‘2050’de karbon nötr bir kıta olacağım’ diye bir hedef koydu. Bunu zaten 2005’ten beri kendi iç sanayisine uyguluyordu. Bu uygulamayı şu anda dışarıda da yaygınlaştırmak gibi bir amacı var” dedi.
AB, binalarda bir değişim dönüşüm süreci başlatıyor
Yeşil Mutabakatın inşaat malzemeleri sanayisi ve yapı sektörüne önemli etkilerinin olacağını belirten Eser Erginoğlu, “AB karbon nötr kıta olmak istiyor. AB içerisinde karbon emisyonlarının yüzde 22’si binalar, yüzde 31’i enerji kaynaklı ve sanayinin buradaki payı yüzde 22 gibi görünüyor. Binalar, enerji üretimi ve sanayi üretimi kaynaklı büyük bir emisyon söz konusu. Avrupa’da binaların çoğu eski, altyapıları kötü durumda olduğu için yüzde 97’sinde tadilat gerekiyor. Binalar üzerinde bir değişim dönüşüm süreci başlatılıyor. Mevcut inşaat sektörünün çok hızlı bir şekilde üç kat büyüyeceği öngörülüyor. Bu yüzden herkes hem yeni ürünler peşinde hem sürdürülebilir ürünleri öne çıkarmaya çalışıyor hem de malzemeleri farklılaştırıyor. Bir yandan da şirketler bu malzemeleri verimli üretmeye çalışıyor. AB’nin stratejisinin içerisinde en çok da bina sektörüyle ilgili konular var. Bunun çevresel etki alanı çok daha geniş. En çok değişikliği yapması beklenen sanayiler arasında çimento, seramik, cam gibi enerji yoğun sektörler öne çıkıyor. Ülke olarak sadece bu sektörlerde 3,7 milyar dolarlık bir ihracatımız var ve bunun 1,7 milyar dolarlık kısmını AB ülkelerine gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu.
‘Yenileme Dalgası’ stratejisi ile 35 milyon bina yenilenecek
Binaların yenilenmesi konusunun AB için çok önemli olduğunu belirten Eser Erginoğlu, “Yeşil Mutabakata bizim için ‘fırsat mı tehdit mi’ diye baktığımız zaman fırsat tarafının daha ağırlıklı olduğunu görüyoruz. 34 milyon Avrupalı evlerini doğru düzgün ısıtmak konusunda imkansızlıklar içinde. Hem elektrik faturalarını ödemekte zorlanıyor hem de evlerini yenilemek için yeterli parayı bulamıyorlar. AB’de binaların yüzde 85’i 20 yaşın üzerinde. Mevcut binaları yenileyerek 2050’e gireceklerini de hesaplıyorlar. ‘Yenileme Dalgası’ stratejisi ile 2030’a kadar 35 milyon binanın yenilenmesi gibi bir hedef koydular. Enerji verimliliğini artırmak, yenilenebilir enerjiye geçmek için belli fonların kullandırılması ve bu yenileme esnasında malzemelerin geri kazandırılması da planlanıyor. Herkesin bu değişime ayak uydurabilmesi için 72 milyar Euro’luk değişim ve dönüşüm paketi de 2032’ye kadar belli dönemlerde kullandırılacak” dedi.
Kamu binalarının da yenilenmesi sektör için önemli bir fırsat
Eser Erginoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “14 Temmuz’da bir doküman yayımlandı; Fit for 55. Bu dokümanla, 2030’da karbon salımını yüzde 55 azaltmayı hedefleyen AB için bunun yöntemi tarif ediliyor. Sanayicimiz bu düzenlemeye, ‘eyvah ne oluyor, sınırda karbon düzenlemesi geliyor’ şeklinde yaklaştı. Aslında mesele sınırda karbon vergisi değil. ‘Benim ürünüm sınırda karbon vergisine dahil değil, o zaman benim bir şey yapmama gerek yok’ diye asla düşünülmemeli. Uyum sağlamak için zaten bu yatırımları yapmak, bu yola girmek gerekiyor. Ayrıca Avrupa’da kamu binalarının yüzde 3’ünün 2030’a kadar her yıl yenilenmesi gerekiyor. Bu önümüzdeki 10 yıl boyunca kamu binalarının yüzde 30’unun yenileneceği anlamına geliyor. Bu da inşaat malzemesi sektörümüz için önemli bir fırsat yaratıyor. Aynı zamanda coğrafi konum olarak AB ülkelerine çok yakın olmamız da önemli bir avantaj. Dolayısıyla bu avantajları görmek ve şirketlerimizi bu sürece hazırlamamız gerekiyor.”
En büyük pazarımız olan AB’den vazgeçemeyiz
Türkiye’nin, AB ile yıllara dayalı bir ticari ortaklığı olduğunu vurgulayan Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan ise “Sadece dış ticaret değil, Ar-Ge, inovasyon, tasarım konularında da bilgi ve insan gücü yönünde iş birliğimiz var. Onun için AB’nin rekabette bizim rekabet gücü ortağımız olduğunu söyleyebiliriz. AB’den vazgeçebilir miyiz? Böyle bir konfor sahamız var mı? Sanayiciler olarak tabii ki vazgeçmek gibi bir düşüncemiz yok. Peki sanayimizin konumu nedir? Biz emek, enerji ve sermaye yoğun bir sanayileşmenin içerisindeyiz. Dolayısıyla toplam sanayi üretiminin, dış ticaret işimizin yüzde 65-70’ini bu emek-sermaye-enerji yoğun sanayi ürünleri kapsıyor. Kalite-maliyet-fiyat ekseninde var olabilmenin gücüyle rekabet ediyoruz. Teknolojik yatırımlara ayırdığımız finansman nedeniyle belki de Ar-Ge ve inovasyona yeteri kadar zaman ayıramıyoruz. Aynı zamanda ‘az ile çok’ anlayışı ile üretimin yolu, Ar-Ge ve inovasyondan, tasarımdan geçiyor. Bizim teknolojik dönüşüme daha çok para ve zaman ayırmamız, insan gücü yetiştirmemiz, Ar-Ge ve tasarım konularında taklitçilik yapmak yerine sektörel işbirliklerini artırmak; dikey entegrasyon yerine yatay entegrasyona odaklanmak gerekiyor. Türkiye’nin toplam ihracatı 160-170 milyon ton ve bunun önemli bir kısmını inşaat malzemeleri gerçekleştiriyor. Bu ihracatın da büyük bir kısmını AB’ye yapıyoruz. En büyük pazarımız AB ülkeleri” dedi.